A) BİREYSEL DANIŞMANLIK
1-DEPRESYON TEDAVİSİ
Depresyon, hayatınızı gri bir filtreyle görmek gibi hissettirebilir; bir şeylere sahipken, yine de kendinizi kaybolmuş ve tükenmiş hissedebilirsiniz. Bu duygusal kısır döngü, hem zihinsel hem de fiziksel sağlığınızı etkileyebilir. Klinik Psikolog Nilgün Saltaş olarak, depresyonu sadece bir ruhsal bozukluk olarak görmek yerine, vücudun ve zihnin bütünsel bir dengesizliği olarak ele alıyorum. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile olumsuz düşünce kalıplarını dönüştürürken, EMDR ile geçmiş travmaların etkilerini hafifletiyor ve yeniden işliyoruz. Ayrıca multidisipliner bir yaklaşım benimseyerek, fizyolojik sağlığın , doğru beslenmenin , vücuttaki biyokimyasal dengesizliklerin depresyon üzerindeki etkilerini göz önüne alıp ,gerekli durumlarda danışanları tıbbi değerlendirmeye yönlendirerek gerekli tedavi adımlarını atıyoruz.
Multidisipliner tedavi sürecim, psikolojik ve fizyolojik sağlığı bir araya getirir. Düzenli egzersiz, uyku düzeni, beslenme alışkanlıkları ve gerekirse medikal tedavi, tedavi sürecinin tamamlayıcı parçalarıdır. Kendinizi yalnız ve çaresiz hissettiğinizde, size destek olmak ve yeniden güçlü hissetmenizi sağlamak için buradayım. Bu tedavi ile kendinizi yeniden keşfetmeye, yaşam kalitenizi arttırmaya ve ruhsal sağlığınızı güçlendirmeye başlayabilirsiniz.
2- ANKSİYETE
Anksiyete bozuklukları, hayatı zorlaştıran, sıkça kaygı, korku ve endişe duygularıyla ortaya çıkan ruhsal bir sorundur. Klinik Psikolog Nilgün Saltaş olarak, anksiyete bozuklukları tedavisinde size bütünsel bir yaklaşım sunuyorum. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile düşünce kalıplarınızı sorgulayıp, olumsuz inançları değiştiriyoruz. Psikodinamik terapi ile geçmiş deneyimlerinizin bugünkü kaygılarınızı nasıl şekillendirdiğini anlamanızı sağlıyor, ayrıca EMDR yöntemiyle, travmaların ve derin korkuların etkilerini ortadan kaldırarak daha sağlıklı bir zihinsel denge kurmanıza yardımcı oluyorum.
Eğer kendinizi sürekli kaygılı ve endişeli hissediyor veya bir şeylerin kötü gideceğini düşünüyorsanız bu duyguların sizi yönetmesine izin vermeyin. Birlikte çalışarak, anksiyetenin tetikleyicilerini anlamanızı, duygusal dengeyi yeniden kurmanızı sağlayabiliriz. Hem geçmişteki travmaların etkilerini EMDR ile iyileştirirken, hem de anksiyetenizi kontrol edebilmeniz için etkili başa çıkma stratejileri geliştirebiliriz. Kendinize, hayatınıza yeniden güvenmek ve huzuru bulmak için adım atmaya hazırsanız başlayalım.
3- PANİK ATAK
Panik atak, aniden başlayan, yoğun korku ve kaygı duygularının vücutta çeşitli fiziksel belirtilerle kendini gösterdiği bir durumdur. Nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi, terleme gibi belirtilerle kişi, ölüm korkusu yaşayabilir ve bu durum genellikle kişinin günlük yaşamını zorlaştırır hatta çekilmez hale getirebilir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile panik atakları tetikleyen olumsuz düşünce kalıplarını dönüştürürken, EMDR yöntemi ile geçmiş travmaların etkilerini iyileştiriyor ve panik atakları tetikleyen kök nedenlere odaklanıyoruz. Ayrıca, multidisipliner tedavi anlayışı ile, kişinin biyolojik ve psikolojik sağlığını dikkate alarak, bütünsel bir iyileşme süreci oluşturuyoruz.
Panik ataklar, yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda bedensel olarak da çok yıpratıcı olabilir. Eğer kendinizi sürekli bir tehlike bekliyormuş gibi hissediyor, her an panik atak geçirecek gibi düşünüyorsanız, bu durumun sizi yalnız bırakmasına izin vermeyin. Tedavi sürecinde size destek olmak ve bu korkulu döngüyü kırmak için buradayız. Eğer panik atakların hayatınızı kontrol altına almasına engel olmak ve tekrar özgürce yaşamaya başlamak istiyorsanız, birlikte başarabiliriz.
4-OBSESİF KOMPULSİF BUZUKLUK(OKB)
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişilerin istenmeyen, tekrarlayan düşünceler, hisler, imgeler veya duyumlar (obsesyonlar) yaşadığı ve bu düşüncelere tepki olarak zorlayıcı davranışlar ya da zihinsel eylemlerde (kompulsiyonlar) bulundukları bir psikiyatrik bozukluktur. OKB’si olan bir kişi, obsesyonların yarattığı kaygıyı geçici olarak rahatlatmak veya etkilerini azaltmak amacıyla kompulsiyonları gerçekleştirir. Bu davranışları yapmamak, kişide büyük bir sıkıntıya yol açar. OKB’nin şiddeti kişiden kişiye değişebilir, ancak tedavi edilmezse, kişinin iş, okul veya günlük yaşamında işlevselliğini büyük ölçüde kısıtlayabilir. Obsesyonlar ve kompulsiyonlar, genellikle bir saatten fazla zaman alır ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Obsesyonlar, bulaşma korkusu, düzen arayışı, cinsiyet, din, kendine veya başkalarına zarar verme gibi çeşitli konularda olabilir. OKB’si olan kişiler, obsesyonlarını engellemeye çalışırken, çeşitli kompulsiyonel davranışlar sergileyebilirler. Bu davranışlar, nesneleri yeniden düzenleme, sayma, güvence arama veya kontrol etme gibi fiziksel eylemler olabileceği gibi, dışarıdan gözlemlenemeyen zihinsel eylemleri de içerebilir.
OKB’nin gelişiminde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Ailede OKB öyküsü bulunan kişilerde bozukluğun gelişme riski daha yüksektir. Ayrıca, çocukluk döneminde yaşanan fiziksel ya da cinsel istismar gibi travmatik olaylar, OKB gelişimi için bir risk faktörü oluşturabilir. OKB’si olan bireyler, kaygı ve rahatsızlık yaratacak durumlarla karşılaşmamak için bu tetikleyicilerden, kişilerden veya ortamlardan kaçınma eğilimindedirler. Ayrıca, yüksek bir sorumluluk duygusu, mükemmeliyetçilik, belirsizliğe tahammülsüzlük gibi işlevsel olmayan inançlar da sıkça gözlemlenir. OKB’nin tedavisinde, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gibi etkili psikoterapi yöntemleri, obsesyonlar ve kompulsiyonlarla başa çıkmak için stratejiler sunar. Bu tedaviyle, kişilerin kaygılarını yönetebilmeleri ve takıntılı düşüncelerle başa çıkabilmeleri mümkün hale gelir. Eğer siz de bu takıntılarla mücadele ediyorsanız, bu döngüyü kırmak ve yaşam kalitenizi artırmak için profesyonel yardım alabilirsiniz.
5-YEME BOZUKLUKLARI TEDAVİSİ
Yeme bozuklukları, yeme davranışına ve bedensel ağırlığa dair takıntıların kişinin fiziksel, sosyal ve psikolojik sağlığını olumsuz etkileyerek günlük işlevselliğini bozduğu bir psikolojik hastalıktır. Anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğu olmak üzere üç türü vardır. Anoreksiya nervozada kişi, aşırı kilo kaybı için besin alımını kısıtlar, kendini kusturur ya da aşırı egzersiz yapar. Bedeni çok zayıf olmasına rağmen, kişinin beden algısı bozulmuştur ve kendini hep kilolu görmeye devam eder. Bulimia nervozada ise, kişi aşırı yeme atakları yaşar ve ardından kendini kusturma gibi davranışlara başvurur. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda ise, kişi yoğun yeme atakları yaşar, ancak bu ataklar sonrasında kendini kusturmayabilir fakat sonrasında pişmanlık duygusu baskın bir şekilde hissedilir ve duygusal açlık hissini bastırmaya yöneliktir.
Yeme bozuklukları, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Ergenlik dönemi ve genç kadınlar en yaygın risk grubunu oluştursa da, her yaşta kadın ve erkek bu bozukluklardan etkilenebilir. Düşük benlik saygısı, depresyon, travmatik deneyimler ve aile içi sorunlar, yeme bozukluklarının nedenleri arasında sayılabilir. Tedavi sürecinde, bu bozukluğun tetikleyicisi olan düşünce, duygu ve davranışların ele alınması gerekir. Psikolojik destek ve gerektiğinde medikal müdahale ile çok yönlü bir tedavi planı uygulanmalıdır.
6-YAS/ UZAMIŞ YAS ve ERTELENMİŞ YAS NEDİR?
Yas, sevilen birinin ya da bir şeyin kaybı üzerine yaşanan yoğun duygusal bir süreçtir. Kişinin kayıplara verdiği tepki kişiye özgüdür. Yasın belirli bir zaman diliminde sona ermesi gerektiği düşüncesi yanlıştır; zira kaybın etkileri, kişinin kişilik özellikleri, inançları, duygusal dayanıklılığı ve kültürel değerlerine göre değişiklik gösterir. Bazı insanlar kaybın ardından bir yıl gibi bir sürede toparlanırken, diğerleri bu süreci daha uzun süre, bazen yıllarca yaşar. Yas süreci, her birey için farklı bir yolculuk olup, zamanla inişli çıkışlı duygusal dalgalanmalara neden olabilir.
Uzamış yas, kaybın ardından duygusal iyileşmenin uzun süre devam ettiği bir durumu ifade eder. Kişi, kaybı kabullenmede zorlanır ve duygusal olarak bu kayıp ile yüzleşmekte güçlük çeker. Uzamış yas, kişinin işlevselliğini bozabilir, günlük yaşantısını etkileyebilir ve acı verici duyguların zaman içinde derinleşmesine yol açabilir. Bazen, kaybın duygusal yankıları o kadar güçlüdür ki, birey normal yaşam ritmini sürdürmekte zorlanır. Bu süreç, kaybın ardından zaman içinde azalmadığı gibi, giderek artan duygusal acılarla devam edebilir.
Ertelenmiş yas ise, kaybın hemen ardından hissedilen duyguların bastırılması ve yüzeyde kalması durumudur. Kişi, duygusal acıyı fark etmemek ya da kabul etmemek için yas sürecini bilinçli olarak erteler. Bu durum, duygusal olarak toparlanma sürecinin engellenmesine neden olabilir ve kişiyi uzun vadede daha derin psikolojik sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Uzmanlar, yasın her aşamasının doğal bir süreç olduğunu ve her bireyin bu süreçte farklı hızlarda ilerleyeceğini vurgulamaktadır. Yas, genellikle bir travmanın, derin bir duygusal yaranın sonucu olarak karşımıza çıkar ve bu süreç, bireysel bir iyileşme beklentisiyle, acı verici bir biçimde yaşanabilir.
B) BAĞIMLILIK
BAĞIMLILIK TEDAVİSİ ( MADDE-ALKOL-KUMAR-ALIŞVERİŞ-TEKNOLOJİK ALET-SANAL KUMAR BAĞIMLILIĞI)
Bağımlılık bir alışkanlık değil, kişinin fiziksel ve duygusal sağlığını olumsuz yönde etkileyen, bir şeyin zararına rağmen devam ettirilen bir davranış biçimidir. Madde ve alkol bağımlılığı, kumar, internet ve teknoloji bağımlılığı gibi çeşitli bağımlılık türleri, kişilerin hem psikolojik hem de fiziksel sağlığını ciddi şekilde tehdit eder. Bağımlılık terapisi, bireyin bu zararlı alışkanlıkları terk etmesine yardımcı olmak ve yaşam kalitesini yeniden kazanmasına destek olmak için profesyonel bir yaklaşımla uygulanmalıdır. Bağımlılığın oluşumunda, genetik faktörler, çevresel etmenler ve kişisel deneyimler önemli rol oynar. Bu nedenle bağımlılık tedavisi, tek bir yaklaşım yerine kişiye özel, çok yönlü ve aileyi de içine alan bir süreç gerektirir.
Bağımlılık, bireylerin fiziksel veya psikolojik olarak bir maddeye ya da davranışa karşı duyduğu aşırı ihtiyaç ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli tekrar ettikleri davranışlar sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bağımlılık türleri genel olarak iki ana kategoriye ayrılabilir: madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılık. Bu türlerin her biri, belirli bir davranış veya maddeye karşı olan aşırı eğilimler ile karakterizedir.
- Madde Bağımlılığı
Madde bağımlılığı, bireylerin bir veya birden fazla kimyasal maddeye karşı duyduğu bağımlılığı ifade eder. Bu tür bağımlılıklar, maddelerin vücutta fiziksel ve psikolojik etkiler yaratması sonucu gelişir. Madde bağımlılığı şu şekilde sınıflandırılabilir:
*Alkol Bağımlılığı: Alkolün sürekli olarak ve kontrolsüz şekilde tüketilmesiyle ortaya çıkar. Fiziksel ve psikolojik bozukluklara yol açabilir ve bağımlı bireyler alkol alımını durdurmakta güçlük çekerler.
*Nikotinik Bağımlılığı: Sigara içmek gibi tütün ürünlerinin kullanımı sonucu ortaya çıkar. Nikotin, beyindeki ödül sistemini etkileyerek kısa sürede bağımlılık oluşturabilir.
*Uyuşturucu Madde Bağımlılığı: Kokain, eroin, esrar, amfetamin gibi uyuştururcu maddelere karşı gelişen bağımlılıktır. Bu tür bağımlılıklar, beynin kimyasal dengesini bozar ve kullanıcıda fiziksel ve psikolojik zorluklara neden olabilir.
*İlaç Bağımlılığı: Reçeteyle alınan ilaçların, özellikle ağrı kesiciler, uyku ilaçları veya anksiyolitiklerin yanlış kullanımı sonucu ortaya çıkar. Bu tür bağımlılık, ilaçların yanlış dozda alınması veya uzun süreli kullanımı nedeniyle gelişir.
- Davranışsal Bağımlılık
Davranışsal bağımlılıklar, belirli davranışların sürekli ve kontrolsüz bir şekilde tekrarlanmasıyla karakterizedir. Bu tür bağımlılıklar, fiziksel bir madde ile değil, bir davranışla ilişkilidir ve genellikle bireyin psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak üzere şekillenir. Davranışsal bağımlılıklar şu şekilde sınıflandırılabilir:
İnternet Bağımlılığı: İnternetin aşırı kullanımı, sosyal medya, çevrimiçi oyunlar veya internette geçirilen zamanın kontrolsüz şekilde artması sonucu ortaya çıkar. Bu tür bağımlılık, bireylerin günlük yaşamlarında ciddi aksaklıklara yol açabilir.
Kumar Bağımlılığı (Patolojik Kumar): Bireylerin sürekli olarak kumar oynamaya yönelmeleri ve kumar oyunlarına karşı kontrolsüz bir şekilde eğilim göstermeleri sonucu gelişir. Bu bağımlılık, maddi kayıplara ve psikolojik sorunlara yol açabilir.
Alışveriş Bağımlılığı (Oniyomania): Aşırı alışveriş yapma davranışının bağımlılık haline gelmesidir. Birey, kontrolsüz bir şekilde alışveriş yaparak psikolojik rahatlama sağlamaya çalışır.
Yeme Bağımlılığı: Aşırı yemek yeme veya yeme davranışının kontrolsüz hale gelmesiyle oluşur. Birey, stres, anksiyete veya diğer duygusal sorunlarla başa çıkmak için fazla yemek yemeye başlar.
Egzersiz Bağımlılığı: Aşırı egzersiz yapma davranışıdır. Birey, fiziksel görüntüsünü iyileştirmek veya psikolojik rahatlama sağlamak için sürekli olarak egzersiz yapar.
Sonuç
Bağımlılık, fiziksel ve psikolojik boyutları olan karmaşık bir durumdur. Hem madde bağımlılığı hem de davranışsal bağımlılıklar, bireylerin yaşam kalitesini düşürür, sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler ve sağlık sorunlarına yol açabilir. Bağımlılığın tedavisi, genellikle multidisipliner bir yaklaşım gerektirir ve bireyin ihtiyaçlarına göre kişiye özel bir tedavi planı oluşturulmalıdır.
Bağımlılık tedavisi, alanında uzman psikologlar tarafından uygulanmaktadır. Bu tedavi süreci, hem bireysel terapi hem de grup terapileri gibi farklı yöntemlerle desteklenebilir. Fakat tedavi sürecinde en önemli noktalardan biri, profesyonel bir uzman rehberliğinde yürütülmesidir. Bağımlılık, karmaşık ve çok boyutlu bir sorundur, bu yüzden tedavi süreci yalnızca ilaç tedavisi ile sınırlı kalmamalıdır. Psikolojik destek, bilişsel davranışçı terapi (BDT), motivasyonel görüşmeler ve diğer terapi yaklaşımları ile kişiye özel olarak tasarlanmalıdır. Klinik psikolog ve bağımlılık alanında uzmanlık da yapmış bir psikolog olarak bağımlılık tedavisinde bütüncül bir yaklaşım benimseyerek bağımlılıkla başa çıkmanın ve sağlıklı bir yaşam sürmenin, sadece doğru tedavi yöntemleriyle mümkün olabileceğine inanıyor ve her danışanım için kişisel bir tedavi planı sunuyorum. Bağımlılıkla mücadelede size profesyonel bir destek sağlamak ve bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatmanızı sağlamak için yanınızdayım
*İNTERNET BAĞIMLILIĞI ( TEKNOLOJİK ALET VE DİJİTAL BAĞIMLILIK)
Dijital bağımlılık ; dijital teknolojilerin başında gelen tablet, bilgisayar, akıllı telefonlar, video oyunları ve sosyal medyanın kullanımı sırasındaki aşkınlık hali şeklinde özetlenebilir ve sigara, alkol, uyuşturucu ve kumar bağımlılığında olduğu gibi beyinde bağımlılık döngüsünü oluşturan nörofizyolojik bir bozulmaya neden olmaktadır.
Günümüzde birçok çocuk ve ergenin yanında, en az bir dijital alet taşıdığını görüyoruz, hatta okul zili çalsın da telefonuma kavuşayım diyen çocuklar var, daha ilkokul sıralarında derste öğrendiklerini ya da ödevlerini düşünmek yerine çıkışta kavuşacağı tablet ve telefonun hayalini kuruyor bu çocuklar. Hatta ödevlerini ve eğitimlerini bile tablet aracılığıyla gerçekleştirmekteler , yani hayatlarının her alanında maruz kaldıkları bir dijital bombardıman içindeler, tabii ki teknolojinin faydalı yanları var ama unutmayın ki, ilacı zehirden ayıran dozudur.
Peki neden bu çocuklar tablet peşinde koşturuyor: Dijital bağımlılıklar da, madde bağımlılığında olduğu gibi aynı şekilde beyinde patolojik bir kimyasal kısır döngü yaratmaktadır yani çocuk bağımlı olduğu davranıştan uzak kaldığı zaman yoksunluk belirtileri sergilemektedir. Hatta çocuklar ruh hali değişikliği, tolerans, çatışma ve nüks etme gibi bağımlılık kriterlerini karşılayan bir tablo ile karşımıza gelmektedir. Çocuk gündelik hayatındaki önceliği haz alacağı davranışlar olarak düzenleme eğiliminde olacaktır. Tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi haz odaklı bir şekilde hayatını düzenler ve en kestirme yoldan dopamine yani hazza ulaşmak ister , bunun yolu da başucunda duran tablet ve telefonlardan geçmektedir, emek harcaması gereken dersleri ya da ebeveynlerinin verdiği sorumluluklar ona tabletinin sağladığı çabuk ulaşılan hazzı vermeyecektir. Dijital bağımlılıklar aynı zamanda çocukta dikkat eksikliği de yaratmaktadır çünkü kısa aralıklarla emek harcamadan tek bir tuşla kazandığı dopamin aynı zamanda onun dikkat süresinin de kısaltmaktadır.
Dijital aletlerin kontrolsüz kullanımı bir takım bedensel, ruhsal problemlere ve kişilerarası sorunlara neden olabilmektedir. Aşkın süreyle akıllı telefon kullanan çocuklarda sinirlilik, mizaç değişiklikleri, dikkat dağınıklığı ve tembellik gibi sorunlar daha çok gözlenmektedir ve ne kadar erken yaşta dijital bağımlılık geliştiyse bu belirtiler o kadar fazla olacaktır. Uzun süre ekran karşısında vakit geçirmek hareketsizlikle birlikte kalp-damar hastalıkları için risk faktörüdür ve yüksek tansiyon, obezite, uyku kalitesinin bozulması, ve insülin direnci, gibi sorunlara yol açmaktadır. Ayrıca, görme bozukluğu ve kemik yoğunluğunun azalması gibi fiziksel sorunlar da ortaya çıkmaktadır.
Dijital bağımlılık; stres yönetiminde başarısızlık, sabırsızlık ve öfke patlamaları, dürtüsellik, saldırganlık, dikkatsizlik ve empati yoksunluğuyla birlikte narsisizm gibi önemli psikolojik sorunlara sebep olmaktadır.
Ayrıca kaygı bozukluğu, depresyon, dikkat eksikliği ve hiparaktivite bozukluğu (DEHB) , izolasyon, sosyal anksiyete, saldırganlık, düşmanca hisler ve davranışlar, intihar gibi psikolojik , duygusal ve davranış sorunları beraberinde getirmektedir.
Özellikle ergenler dijital aletler aracılığıyla kurdukları iletişim ile yüzyüze sosyalleşmekten uzak kalarak, daha izole ve asosyal bir iletişim sonucu sosyal anksiyete sıkıntıları yaşamaktadırlar, aynı zamanda empati için gerekli olan gözlem yoluyla duyguları anlama ve yorumlama yetileri de gelişmemektedir, narsisizim neden bu kadar arttı sorusunun cevaplarından biri de budur; yüzyüze iletişim maalesef günümüzde dijital aletler aracılığıyla yüzeysel bir şekilde derinleşmeden gerçekleşmektedir. Bu durum da aslında kişinin yaşamdan aldığı doyum düzeyini düşürmektedir. Teknolojiyle iç içe olan çocuklarınızın bağımlılık belirtilerini farketmek ailelerin önemli bir görevidir.
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) , 2013 yılında yayımladıkları DSM-V’te İnternet Oyunu Oynama Bozukluğu için dokuz tanı kriteri belirlemiştir:
- İnternet oyunlarıyla meşgul olma
- İnternet üzerinden oyun oynanmadığında yoksunluk belirtileri
- İnternet oyunlarına giderek artan bir şekilde zaman ayırma ihtiyacı
- İnternet oyunlarına katılımını kontrol etmeye yönelik başarısız girişimler
- İnternet oyunları haricinde önceki ilgi alanlarına karşı ilgi kaybı
- Psikososyal sorunların farkında olunmasına karşılık internet oyunlarını aşırı kullanmaya devam etme
- İnternet oyunlarını kullanma süresi hakkında çevresini kandırma
- İnternet oyunlarını olumsuz ruh halinden ve duygu durumlarından kaçma için kullanma
- İnternet oyunlarını kullanma sebebiyle yaşamındaki iş, ilişki, kariyer ya da eğitim gibi imkanları kaybetme.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2021 verilerine göre 9-15 yaş çocuklarının %82,7’sinin dijital alet kullandığı, bu grubun %90,1’inin ise her gün dijital araç kullandığı bulunmuştur. Bu çocukların %31,3’ünün interneti sosyal medyada vakit geçirmek için kullandıkları ve bu grubun %77,7 sinin hemen hemen her gün sosyal medyada vakit geçirdikleri bildirilmiştir. Ne kadar yüksek oranlar değil mi?
Çocukların internete karşı bağımlılık oluşturmamaları için, ailelere öneriler :
- Tablet, akıllı telefon ve oyunları küçük çocuklar için oyalama aracı olarak kullanmayın.
- İnternet kullanımı ve süresi konularında ebeveyn olarak çocukla beraber kurallar koyun ve bu kurallara mutlaka siz de uyun.
- Çocuklarınıza siz örnek olun.
- İnternet dışında çeşitli eğlence seçenekleri olduğunu hatırlatmak için çocuklarınızla beraber farklı sosyal etkinlikler düzenleyin.
- Çocuklarınızın doğru internet kullanımı hakkında, uzmanlardan bilgilendirme almasına yardımcı olun.
Klinik Psikolog ve Bağımlılık Psikoloğu Nilgün SALTAŞ
*SANAL KUMAR BAĞIMLILIĞI
Bağımlılık; beyindeki ödül merkezinin sık aralıklarla, aşırı uyarılması sonucu beyindeki nörotransmitterlerin dengesiz salınımına neden olan ve beyinde hastalık durumuna gelmiş bir işleyiştir . Bir maddenin ya da davranışın psikolojik, fiziksel ya da sosyal sorunlara yol açmasına rağmen, kullanımına devam edilmesi, bırakma isteği olduğu halde bırakılamaması ve maddeyi alma ya da davranışı yapma isteğine engel olunamaması durumuyla gelişen kronik bir beyin hastalığıdır bağımlılık ve kişinin kendisiyle birlikte toplumun genelinin güvenliğini ve gelişimini de etkilemektedir.
Bağımlılık türlerinden biri de davranışsal bağımlılıklar kategorisine giren kumar bağımlılığıdır. Davranışsal bağımlılıkların da madde bağımlılığında olduğu gibi aynı şekilde beyinde patolojik bir kimyasal kısır döngü yarattığı bilinmelidir.
Kumar bağımlılığına eşlik eden belirtiler şu şekildedir:
- İstediği coşkuyu sağlayabilmek için giderek daha çok parayla kumar oynamaya gereksinimi.
- Kumar oynamayı bırakma ya da durdurma girişimleri sırasında huzursuz, kolay kızan biri olma.
- Kumar oynamayı denetim altına almak, bırakmak ya da durdurmak için yineleyen, sonuç vermeyen çabalarda bulunma.
- Sık sık kumar oynama üzerinde düşünüp durma (geçmişteki kumar oynama yaşantılarını yeniden yaşamayı sürekli düşünüp durma, bir sonraki girişimini engellemek ya da tasarlamak, kumar oynamak için para bulma yollarını düşünme).
- Sıklıkla, sıkıntı duyarken kumar oynama (çaresiz, suçlu, bunalmış).
- Parayla kumar oynayıp yitirdikten sonra, çoğu kez, eşitlenmek için bir başka gün geri gelme (yitirdiklerinin ardından koşma).
- Kumar oynadığını gizlemek için yalan söyleme.
- Kumar oynama yüzünden önemli bir ilişkisini, eğitimini ya da iş olanağını tehlikeye atma.
- Kumar oynadığı için düştüğü maddi sıkıntı sebebiyle başkalarından borç alma.
Bu sebeplerle evet, bağımlılık beynin tedavi edilmesi gereken bir hastalığıdır ve kesinlikle kişinin iradesine bağlı bir mesele değildir, iradeyi safdışı bırakarak beynin içine düştüğü bir kısır döngüdür. Kişi normalde iradeli bir insan olsa bile bu kısır döngüye giren herkesin bağımlı olma potansiyeli vardır ve mutlaka uzmanlarca tedavi edilmelidir. Bağımlı kişiler haz odaklı yaşayan kişilerdir. Hemen hazza ulaştıracak maddeye ya da davranışa yönelmek isterler, sabırsızdırlar, sıkılma eşikleri düşüktür ve kurallara karşı tahammülleri azdır. İsteklerinin hızla gerçekleşmesini isterler ve engellenmeye karşı sosyal normları aşan tepkiler verme eğilimindedirler bu yüzden bağımlı kişinin hem kendisi hem de çevresi birçok sıkıntı yaşamaktadır. Bağımlı kişi işlevselliğini hayatının her alanında kaybetmeye başlar ve kar-zarar analizi yapıldığında zarar bölümünün gün geçtikçe artığı görülür . Kumar bağımlılığı olan kişi gündelik hayatındaki önceliği haz alacağı davranışlar olarak düzenleme eğiliminde olacaktır. Tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi haz odaklı bir şekilde hayatını düzenler. Çünkü madde bağımlılığında da, kumar bağımlılığında da beynin ödül merkezinde ve dopamin düzeyinde benzer şekilde düzensizlikler oluşmaktadır ve her iki sorunun tedavisi de bu yüzden benzerdir.
Yetişkinler arasındaki kumar oynama bozukluğunun yaygınlığı %0.1 ile %5.8 arasında değişmektedir. Yılda yaklaşık 350 milyon kişi problemli kumar oynama davranışı sergilemektedir. Erkekler kadınlara oranla kumar oynama davranışıyla daha erken yaşlarda tanışabilmektedir.Kumar oynama bozukluğu olan kişilerin intihar düşünceleri geliştirmesi ya da intihar ile ilgili konuşmalar yapması ciddiye alınmalı ve psikolojik destek için yönlendirilmelidir. Çünkü Kumar bağımlılığı olan kişilerin yüzde yetmişbeşi tedaviye başvurmamaktadır ve üçte biri ancak kriz dönemlerinde yani ciddi kayıplar yaşadığında tedaviye başvurmaktadırlar. Yani bağımlı kişinin çevresinin, iş işten geçmeden tehlike sinyallerini farkedebilmesi önemlidir. Kumar oynama bozukluğu; halk sağlığı ve suça karışma davranışları açısından da risk oluşturmaktadır. Kumar bağımlısı kişi ailesinden davranışlarını gizleme eğiliminde ve para ihtiyacını saklama ve dışardan sağlama eğilimindedir. Maddi kayıpları giderebilmek için suç sayılabilecek davranışlarla yasal olmayan yollar denemeye yatkındır. Kumar oynamak için gereken parayı sağlamak üzere, sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık, zimmetine para geçirme gibi yasa dışı eylemlerde bulunabilir.
Kumar Bağımlılığı Olan Kişiler Neler Yapmalıdır :
İlk önce mutlaka tedavi için bağımlılık alanında uzman bir psikoterapiste ya da psikiyatri uzmanına başvurmalıdır .Kişinin kumar oynanan yerlerden ve internette kumar oynatılan sitelerden(at yarışı programları, casino reklamları, piyango biletleri vs.) uzak durması gerekir. Kumar ile ilişkili arkadaşlıklarını ve çevresini adeta silmelidir. Günlük ihtiyacı kadar yanında para bulundurmalı kredi kartı ve dijital para kullanımını tamamen bırakmalıdır. Sağlıklı davranışlarla hayattan haz alarak dopamin sağlamayı öğrenmelidir yani dopamini riskli davranışlarla değil faydalı etkinliklerle sağlamalıdır, bunun için yeni ilgi alanları bulmalı ve faydalı etkinliklerle hayattan zevk alabildiğini görmek için kendine zaman vermelidir .Psikolojik ve psikiyatrik destek almalı gerekli durumlarda ilaç desteği ile psikoterapi sürecine devam etmelidir. Terapi süresince aile de, hasta ile nasıl iletişim kuracağı konusunda bilgilendirilmelidir. Bağımlı bireylerin topluma yeniden adapte olması tedaviye fayda sağlayacaktır , bu yüzden aile ve çevresinin desteği çok çok önemlidir. Çünkü özellikle ilk 2 ay bu hastalar vazgeçme eğiliminde ve tekrar patalojik kumar oynama döngüsüne girmeye meyillidirler. Çünkü kişinin beynindeki ödül merkezinde oluşan hasarın giderilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Şu cümleyi unutmamak gerekir “ Bağımlıyı boş bırakmayacaksınız” . Neden mi; bağımlı kişinin beyninde alıştığı ve kontrolden çıkmış bir kısırdöngü vardır ve o döngü der ki “ herşeyi boşver, tedaviyi boşver, yeminleri boşver, son bir kez oyna , ya kazanırsan”…! Ve kişi eğer yeterince meşgul değilse , motive değilse, ilaçlarını kullanmıyor ya da terapi desteğini aksatıyorsa, çevre desteği yoksa, evi ganyan bayiinin karşısındaysa, kumarbaz arkadaş çevresi değişmediyse, cebinde kredi kartı elinde cep telefonu varsa; işte o ses kişinin önceliği olacaktır ve unutmayın “kasa sonunda herzaman kazanacaktır”
Nilgün SALTAŞ
Yetişkin ve Ergen Klinik Psikoloğu
Bağımlılık Psikoloğu
Aile Danışmanı
EMDR ve BDT Uzmanı
8-KİLO VERME KONTROLÜ
Kilo verme süreci, birçok kişi için hem fiziksel hem de psikolojik olarak zorlu bir yolculuktur. Çoğu zaman, hedefe ulaşmak kısa süreli bir başarı sağlar, ancak ardından eski alışkanlıklar geri döner ve kilolar yeniden alınır. Yeme davranışı yalnızca fiziksel açlıkla ilgili değildir; duygusal etmenler de önemli bir rol oynar. Stres, sıkıntı, kaygı gibi duygusal durumlar, kişiyi yemek yeme davranışına yönlendirebilir. Bu yüzden kilo kontrolü, sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve psikolojik bir süreçtir.
Duygusal açlık ve psikolojik tetikleyicilerle başa çıkabilmek, kilo verme sürecinin sürdürülebilir olması için kritik bir adımdır. Psikolojik destek, kişinin yeme davranışlarını tetikleyen duygu ve düşünceleri tanımasına ve bu kalıpları kontrol etmesine yardımcı olabilir. Bu sayede sağlıklı ve dengeli bir şekilde kilo kontrolü sağlanabilir. Kilo verme yolculuğunuzda, yalnızca fiziksel değil, duygusal anlamda da farkındalık kazanarak, daha sağlıklı bir ilişki kurmanıza olanak tanıyacak profesyonel bir yaklaşım önemlidir.
9-SİGARA BIRAKMA TEDAVİSİ
Sigara kullanımı, hem içen kişiye hem de çevresindekilere ciddi fiziksel sağlık sorunları yaratabilen zararlı bir alışkanlıktır. Birçok sigara kullanıcısı, sigaranın zararlarını bilmesine rağmen, bırakma sürecinde büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Kendi başına sigarayı bırakmaya karar veren kişi, genellikle bağımlı hale gelen beynin olumsuz tepkileriyle karşılaşır. Bu tepkiler arasında sinirlilik, uyku ve iştah sorunları, dikkat dağınıklığı ve depresif hisler yer alabilir. Bu zorluklar, sigara bırakma sürecini daha da karmaşık hale getirir ve kişi, genellikle bu olumsuz belirtilerle karşılaştığında bırakma kararından vazgeçer.
Bağımlılığın kökeninde yatan psikolojik ve fiziksel ihtiyaçları fark etmek, bu sürecin başarılı olabilmesi için önemlidir. Sigarayı bırakmak, yalnızca fiziksel bağımlılığı aşmakla değil, aynı zamanda zihinsel alışkanlıkları ve tetikleyicileri yönetmekle de ilgilidir. Bu nedenle, profesyonel bir yardım alarak sigarayı bırakmak daha etkili ve sağlıklı bir çözüm sunar. Uzman rehberliğinde yapılan tedavi, kişiye özel yaklaşımlar ve destekle, sigarayı bırakma süreci çok daha başarılı ve sürdürülebilir olabilir.
10-FOBİLER
Fobiler, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen, aşırı ve mantıksız korku tepkisi gösterdiği kaygı bozukluklarıdır. Fobik kişiler, korktukları nesnenin ya da durumun anlamsız olduğunu biliyor olsalar da, bu korkuyu kontrol etmekte zorlanırlar. Korkulan duruma ya da nesneye maruz kalmak, hatta sadece düşünmek bile yoğun kaygıya yol açabilir. Fobiler, sadece çocukluk döneminde değil, yetişkinlikte de gelişebilir. Yaygın görülen fobi türleri arasında, kapalı alan korkusu (klostrofobi), yükseklik korkusu (akrofobi), böcek korkusu (entomofobi) ve hayvan korkuları (kedi-köpek fobisi) yer alır.
Sosyal fobi ise, bireyin toplum içinde, başkalarının dikkatini çekeceğinden ve olumsuz değerlendirmelerle karşılaşacağından korktuğu, sosyal etkileşimlere karşı yoğun bir kaygı hissetmesidir. Sosyal fobi, kişinin günlük yaşamını ciddi şekilde zorlaştırabilir, iş hayatı ve kişisel ilişkilerde engeller oluşturabilir. Neyse ki, fobiler tedavi edilebilen ve psikolojik tedaviye çok iyi yanıt veren rahatsızlıklardır. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve maruz bırakma terapisi gibi yöntemlerle, fobilerin üstesinden gelmek mümkündür. Uzman bir psikolog eşliğinde gerçekleştirilen terapi süreci, korkuların yönetilmesini sağlar ve kişinin yaşam kalitesini artırır.
11-TRAVMA TEDAVİSİ (TSSB)
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), bireyin yaşadığı veya tanık olduğu travmatik bir olayın sonucunda gelişebilecek ruhsal bir rahatsızlıktır. Travmatik yaşantılar, kişinin veya başkalarının hayatını tehdit eden, aşırı tehlikeli veya korkunç durumlardır. Doğal afetler, ağır kazalar, savaşlar, ölümcül hastalıklar veya bedensel ve cinsel şiddet gibi olaylar bu tür travmatik deneyimlere örnek verilebilir. Travma sonrasında, kişi anksiyete, korku, kabuslar, unutkanlık, sinirlilik gibi belirtiler gösterebilir ve bu durum, kişinin günlük yaşamını zorlaştırabilir.
TSSB tedavisinde etkili bir yöntem olarak EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi) kullanılmaktadır. EMDR, travmatik anıların işlenmesini ve bireyin bu anılarla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Bu terapi yöntemi, travmaların zihinsel ve duygusal yükünü hafifletmeye yardımcı olur, beyinde travmatik anıların yeniden düzenlenmesine ve iyileşmesine olanak tanır. EMDR yöntemini uygulayarak, TSSB yaşayan danışanlarımla başarılı sonuçlar elde etmekteyim. EMDR terapisi, danışanlarımın travmatik anılarla yüzleşmelerini kolaylaştırırken, bu anıları sağlıklı bir şekilde işleyebilmelerini sağlar ve tedavi sürecinde önemli katkılar sağlamaktadır.
12-KRONİK AĞRI TEDAVİSİ ( MİGREN VE PSİKOSOMATİK AĞRILAR)
Kronik ağrılar, bazen fiziksel nedenlere dayanırken, bazen de psikolojik kökenli olabilir. Psikosomatik ağrılar, vücudun fiziksel olarak hissettiği ağrıların, duygusal stres, kaygı veya depresyon gibi psikolojik etmenlerle ilişkilendirildiği durumlardır. Bu tür ağrılar, migren gibi baş ağrılarından, sırt ağrıları veya mide problemleri gibi farklı vücut bölgelerinde kendini gösterebilir. Psikolojik temelli ağrılar, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve bu durum, kişinin gündelik hayatını sınırlayabilir. Bazen ağrıların kaynağı fiziksel olmasına rağmen, duygusal gerilim ve stres faktörleri ağrının şiddetini arttırabilir.
Kronik ağrının tedavisinde, sadece fiziksel yöntemlerin değil, psikolojik yaklaşımların da kullanılması gerekir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve gevşeme teknikleri, ağrıların psikolojik kaynaklarını ele alarak, duygusal gerilimleri azaltmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi de travmatik olaylar ve duygusal yüklerin vücutta yarattığı ağrıları hafifletmede etkili bir yöntemdir. Bu tedavi yöntemleriyle, ağrıların altında yatan duygusal etmenler ortaya konur ve kişi, ağrı ile daha sağlıklı bir şekilde başa çıkabilme becerisi kazanır. Psikolojik destek, kronik ağrıların yönetilmesinde ve bu ağrıların yaşam üzerindeki etkilerinin azaltılmasında oldukça başarılı sonuçlar vermektedir.
13- KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Kişilik bozukluğu, bireyin düşünme, duygu ve davranışlarının, toplumun genel beklentilerine ve normlarına uymayacak şekilde kalıcı ve esnek bir biçimde bozulmasıdır. Bu bozukluklar, kişinin sosyal ilişkilerini, işlevselliğini ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Kişilik bozukluğu olan bireyler, çevrelerine uyum sağlamakta zorlanabilir, duygusal tepkileri aşırı veya yetersiz olabilir, ve toplum içinde olumsuz sosyal etkileşimler yaşayabilirler. Kişilik bozuklukları genellikle ergenlik dönemi veya genç yetişkinlikte başlar ve tedavi edilmediği takdirde yaşam boyunca devam edebilir. Yaygın kişilik bozuklukları arasında antisosyal kişilik bozukluğu, narsistik kişilik bozukluğu, paranoid kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğu (BPD) yer alır. Her biri, belirli düşünsel ve davranışsal kalıpların dışavurumlarıdır ve tedavi edilmezse bireyin yaşamını zorlaştırabilir.
Borderline kişilik bozukluğu (BPD), duygusal düzensizlik, kendilik bozukluğu ve istikrarsız ilişkilerle karakterize edilen bir kişilik bozukluğudur. BPD’li bireyler, genellikle kendilerini veya diğerlerini sürekli olarak “iyi” ya da “kötü” olarak görme eğilimindedir, bu da duygusal dalgalanmalara, öfke patlamalarına ve terk edilme korkularına yol açar. Aşırı duygusal tepkiler, ani ve şiddetli ruh halindeki değişiklikler, intihar düşünceleri veya kendine zarar verme davranışları gibi belirtiler görülebilir. Bu bozukluğu yaşayan bireyler, sağlıklı ilişkiler kurmada zorlanabilir ve duygusal boşluk hissi yaşayabilir. Aynı zamanda geçmiş travmalar, aile içi çatışmalar veya terk edilme deneyimleri de BPD’nin gelişiminde etkili olabilir.
Borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde, en etkili yöntemlerden biri Diyalektik Davranış Terapisi (DBT) olarak bilinir. DBT, kişinin duygusal regülasyonunu, stresle başa çıkma becerilerini ve sosyal ilişkilerini geliştirmeyi amaçlar. Ayrıca, BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi) ve şema terapi gibi terapiler de bu bozukluğun tedavisinde yaygın olarak kullanılır. Bu terapiler, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirmelerine yardımcı olur. Kişilik bozukluğunun tedavisinde, psikoterapi genellikle ana tedavi şekli olmakla birlikte, bazen psikiyatrik ilaçlar da semptomları yönetmeye yardımcı olabilir. BPD tedavisi, uzun vadeli bir süreç olabilse de, kişiye destek ve beceri kazandırarak yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir.
C)ERGEN DANIŞMANLIĞI
Ergenlik, çocukluk ile yetişkinlik arasındaki geçiş sürecidir. Bu dönem, fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönemdir. Genellikle 10-19 yaşları arasını kapsar, ancak bu süre bireyden bireye değişebilir. Ergenlik, bireyin kimlik arayışında olduğu, özgürlük ve bağımsızlık isteklerinin arttığı, duygusal dalgalanmaların sıkça görüldüğü bir süreçtir. Bu süreç, aynı zamanda bireyin daha fazla deneyim ve keşif yapmak istediği, bazen de risk alma eğilimlerinin arttığı bir dönemdir.
Ergenlik dönemi sakıncalı olabilir çünkü bu dönemdeki gençler, yaşadıkları değişimlere uyum sağlamakta zorluk çekebilirler. Kimliklerini bulma sürecinde kendilerini yalnız hissedebilir, başkalarıyla uyum sağlama çabasında olabilecekleri gibi, duygusal anlamda karmaşa yaşayabilirler. Bu durum, gençlerin kötü alışkanlıklara, riskli davranışlara ve bağımlılığa eğilim göstermelerine yol açabilir. Ergenler, duygusal boşluklarını doldurmak veya sosyal gruplara uyum sağlamak amacıyla alkol, sigara, uyuşturucu gibi maddelere yönelebilirler.
Bağımlılığın erken yaşlarda başlaması, kişinin hayatını olumsuz etkileyebilir. Bu dönemdeki bağımlılık, fiziksel sağlık sorunlarının yanı sıra, psikolojik sorunlara, depresyon ve anksiyeteye de yol açabilir. Ayrıca, ergenlik dönemi, beyin gelişiminin hızla devam ettiği bir zaman dilimidir ve madde bağımlılığı gibi olumsuz etkiler, beyin yapısını ve işlevini bozabilir. Bu nedenle ergenlerin bağımlılık gibi zararlı davranışlardan korunabilmesi için, ailelerin, okulların ve toplumun bilinçli ve destekleyici bir tutum sergilemesi son derece önemlidir.
Ergen danışmanlığı, ergenlik dönemindeki bireylerin psikolojik, duygusal ve sosyal gelişimlerini desteklemek amacıyla yapılan bir terapi türüdür. Psikologlar, ergenlerin yaşadığı stres, kaygı, ailevi problemler, okul başarısı gibi konularda onlara rehberlik eder. Bu süreç, ergenlerin kimliklerini keşfetmelerine, duygusal zorluklarla başa çıkmalarına ve sağlıklı bir şekilde toplumsal ilişki kurmalarına yardımcı olur. Ayrıca, ergenin özgüvenini artırmak ve duygusal dengeyi sağlamak için çeşitli terapötik teknikler kullanılır.
D)Evlilik ve Çift Danışmanlığı
1-Boşanma Problemleri Danışmanlığı
Boşanma danışmanlığı, boşanmayı düşünen çiftlerin ayrılık sürecini daha sağlıklı ve huzurlu bir şekilde atlatabilmeleri için rehberlik eder. Bu süreçte, çiftlerin çocuklarının da olumsuz etkilerden korunmasına özen gösterilir ve ayrılık sürecinin çocuklar için daha az travmatik olmasına yardımcı olunur.
2-Yeniden Evliliğe Uyum Danışmanlığı
Yeniden evlenmeyi düşünen bireylerin önceki evliliklerinde yaşadıkları hayal kırıklıklarını ve olumsuz deneyimleri aşmalarına yardımcı olmak, yeniden evlilik uyum danışmanlığının temel amacıdır. Ayrıca, yeni partnerlerle etkili iletişim kurma, karşılıklı ihtiyaçları anlama ve evlilikteki çatışmaları yapıcı bir şekilde çözme üzerine çalışmalar yapılır.
3-Evlilik Öncesi Danışmanlık
Evlilik öncesi danışmanlık, çiftlerin birbirlerini daha iyi tanımalarına ve evliliklerinde karşılaşabilecekleri zorluklara hazırlıklı olmalarına yardımcı olur. İlişkinin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyerek, evlilikte olabilecek potansiyel problemleri önceden tespit etmek ve çözüm yolları geliştirmek üzerine odaklanılır
4-Ebeveyn Danışmanlığı
Yeni bir bebeğin aileye katılması, ebeveynlerin rollerini değiştirir ve aile içindeki sistem yeniden şekillenir. Ebeveyn danışmanlığı, aile üyelerinin bu geçişi kolaylaştırabilmesi için rehberlik eder. Bebek bakımındaki sorumlulukların paylaşımı, aile içindeki düzenin sağlanması gibi konularda destek verilir. Ayrıca, annenin ruhsal durumu ve babanın yeni rollerine uyum sağlaması gibi önemli faktörler de ele alınır. Ebeveyn danışmanlığı, ebeveynlerin çocuklarının gelişimine nasıl daha etkili katkıda bulunabileceklerini öğrenmeleri için eğitim ve terapötik müdahaleler sunar. Amaç, ebeveynlerin mükemmel olmalarından çok, yeterince iyi birer ebeveyn olmalarını sağlamaktır.
5-Çocuk Merkezli Ebeveyn Danışmanlığı
Çocuğun gelişiminde psikososyal çevresi önemli bir rol oynar. Çocuk merkezli ebeveyn danışmanlığı, aile içindeki iletişimi geliştirir, ebeveynlik becerilerini güçlendirir ve aile üyelerinin güçlü yönlerini destekleyerek zayıf yönlerini iyileştirmeyi hedefler. Çocuğun ihtiyaçları ön planda tutularak, ailenin genel dinamiği değerlendirilir ve bütüncül bir yaklaşım benimsenir.
6-Üvey Anne-Baba Danışmanlığı
Üvey anne ve baba danışmanlığı, evlat edinme veya üvey ebeveynlik sürecindeki duygusal zorluklar ve endişeler üzerine çalışır. Aile içindeki yeni dinamiklere uyum sağlamak, çocuk yetiştirme sürecindeki zorluklarla başa çıkmak ve daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek için rehberlik sağlar. Bu süreç, üvey ebeveynlerin karşılaştıkları benzersiz sorunları aşmalarına yardımcı olur.
E)EMDR TEDAVİSİ
EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi, travmatik olayların psikolojik etkilerini hafifletmeyi amaçlayan bir terapötik tekniktir. Bu terapi, kişinin yaşadığı panik, endişe, korku, suçluluk duygusu, öfke, depresyon, fobiler ve yas gibi rahatsızlık veren durumların kökenindeki travmatik anıları işler. Terapide, göz hareketleri veya benzeri çift yönlü uyarım kullanılarak beynin travmatik anıları yeniden işlemlemesi sağlanır. Bu sayede kişi, geçmişte yaşadığı travmaların etkisinden daha az etkilenir ve şikayetleri azalır.
EMDR sadece travma ve psikolojik rahatsızlıklar için değil, aynı zamanda sağlıklı bireylerin psikolojik gelişimi için de kullanılır. Örneğin, sporcularda performans artırma, sahne korkusunu aşma, sınav kaygısını gidermede oldukça etkili bir yöntemdir. Bu terapi, başarı gerektiren durumlarda, kişinin duygusal kaynaklarını güçlendirir. Değerli hissetme, özgüven artırma, stresle başa çıkma ve hedeflere ulaşma konusunda da büyük fayda sağlar.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), depresyon ve diğer psikolojik rahatsızlıklarla mücadele eden bireyler için de EMDR terapisi oldukça etkilidir. Terapinin temel amacı, kişinin travmalarından özgürleşmesini sağlamak ve günlük yaşamını daha sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesini desteklemektir. EMDR ile bireyler, zihinsel ve duygusal açıdan daha dengeli bir yaşam sürdürebilir.
F)ONLINE TERAPİ
Online Terapi
Covid-19 pandemisi, günlük yaşamın birçok yönünü değiştirdiği gibi, terapi süreçlerini de etkiledi. Salgın nedeniyle evden çalışmaya ve dijital araçlar kullanmaya daha fazla ihtiyaç duyulmaya başlandı. Bu dönemde, önceden belirli uzmanlar tarafından tercih edilen online terapi, daha geniş bir kitleye hitap etmeye başladı. Online terapi, hem bireylerin hem de terapistlerin rahatlıkla erişebileceği, güvenli ve verimli bir çözüm olarak kendini kanıtladı.
Özellikle yetişkinlerle yapılan online terapi, oldukça başarılı bir şekilde yürütülürken, başlangıçta çocuk ve ergen terapisi konusunda bazı tereddütler vardı. Ancak süreç içinde, çocuklar ve ergenler için de online terapi oldukça etkili bir çözüm haline gelmiştir. Terapistler, video görüşmeler ve etkileşimli araçlar kullanarak, ofis ortamında sağlanan terapi sürecine çok yakın bir deneyim sunabilmektedirler.
Online Terapinin Avantajları:
Kolay Erişim ve Konfor: Online terapi, bireylerin kendi evlerinde, tanıdık ve rahat bir ortamda terapi alabilmelerine olanak tanır. Bu da terapiye daha kolay ve rahat bir şekilde uyum sağlamalarına yardımcı olur.
Zamandan Tasarruf: Terapi için bir yere gitmek gerekmediğinden, zaman açısından önemli bir tasarruf sağlanır. Ulaşım gibi ek zaman kayıpları ortadan kalkar.
Daha Kolay Zaman Yönetimi: Online terapi, bireylerin kendi zamanını daha verimli yönetmesine olanak tanır. Seansları iş, okul veya diğer gündelik sorumluluklara göre kolayca planlayabilirler.
Ulaşılabilirlik: Özellikle coğrafi mesafeler nedeniyle yüz yüze terapiye ulaşamayan bireyler için büyük bir avantaj sunar. Terapi, uzak bölgelerdeki veya ulaşımı zor olan yerlerde yaşayan kişiler için de erişilebilir hale gelir.
Gizlilik ve Güvenlik: Kendi evlerinde veya rahat oldukları ortamda seans alan bireyler, gizliliklerini daha fazla hissedebilir ve kendilerini daha rahat ifade edebilirler.
Online terapi, hem terapist hem de danışan için güvenli, etkili ve verimli bir terapi süreci sunar. Dijital dünyada terapötik destek almayı daha kolay ve ulaşılabilir hale getiren bu yöntem, özellikle pandemi sonrasında daha geniş bir şekilde kullanılmaya devam edecektir.
İlişki ve Bağlanma Sorunları: Nedir ve Nasıl Çalışılır?
İlişki ve bağlanma sorunları, bir kişinin hem romantik ilişkilerinde hem de diğer kişilerle kurduğu bağlarda yaşadığı duygusal zorluklardır. Bu tür sorunlar, bireylerin kendilerini, partnerlerini veya çevrelerindeki diğer insanları doğru bir şekilde anlamaları ve ilişki kurmaları noktasında engellerle karşılaşmalarına yol açar. Bağlanma teorisi, bu sorunların temeline inmek için önemli bir araçtır ve insanların çocukluk dönemindeki bağlanma deneyimlerinin, yetişkinlikteki ilişkilerde nasıl yansıdığını anlamamıza yardımcı olur.
Bağlanma, ilk kez çocukluk yıllarında gelişen ve bireylerin başkalarına karşı duygusal güven duygusu hissetmelerini sağlayan temel bir psikolojik süreçtir. Bu bağlanma biçimi, güvenli, kaygılı veya kaotik olabilir ve bu biçimler, bir kişinin yetişkinlikteki ilişkilerine de etki eder. Güvenli bağlanan bireyler, duygusal ihtiyaçlarını rahatlıkla ifade edebilir ve yakın ilişkilerde güven inşa edebilirken, kaygılı veya kaotik bağlanma tarzına sahip olanlar, daha fazla güvensizlik ve ilişki sorunları yaşayabilir.
İlişki ve Bağlanma Sorunlarının Belirtileri:
Güvensizlik ve Kaygı: Bağlanma sorunları, ilişkilerde güvensizlik duygularına neden olabilir. Partnerin sevgisini ya da bağlılığını sorgulamak, sürekli kaygı yaşamak bu belirtiler arasında yer alır.
Duygusal Uzaklık: Duygusal bağ kurmada güçlük, partnerle yakınlaşmakta zorluk ve hissettiği duygusal boşluk, bu sorunların birer göstergesi olabilir.
Bağımlılık ve Kontrol: Bağlanma sorunları yaşayan kişiler, partnerlerine aşırı bağımlı olabilir veya ilişkilerinde kontrolcü bir yaklaşım sergileyebilir. Aşırı bağlanma veya aşırı mesafe koyma davranışları sıkça görülür.
Tekrarlayan İlişki Desenleri: Bağlanma sorunları, kişilerde benzer ilişki problemlerinin sürekli olarak yaşanmasına neden olabilir. Sağlıksız ilişki modellerinin tekrar etmesi, travmatik geçmişin veya sağlıksız bağlanma biçimlerinin etkisiyle ortaya çıkar.
İlişki ve Bağlanma Sorunlarıyla Çalışmak
Bağlanma ve ilişki sorunları, terapi sürecinde çözümlenebilecek önemli bir alan oluşturur. Bu alanda yapılan çalışmalarda, kişinin geçmiş deneyimlerini, bağlanma stilini ve ilişki dinamiklerini anlamak öncelikli adımlardır. Danışanların bağlanma tarzlarını fark etmeleri ve bu farkındalıkla ilişkilerindeki engelleri aşmaları sağlanır.
Ben de bu alanda çalışarak, danışanlarıma bağlanma stillerini keşfetme, güvenli bağlanma becerileri geliştirme ve ilişkilerinde daha sağlıklı bir denge kurma noktasında yardımcı olmaktayım. Terapilerde, danışanların geçmişteki deneyimlerinin, bugünkü ilişkilerine nasıl yansıdığını anlamaları sağlanır. Ardından, sağlıklı sınırlar koyma, duygusal ihtiyaçları ifade etme ve güvenli bağlanma gibi beceriler geliştirilir. Bu süreç, danışanların sadece romantik ilişkilerinde değil, ailevi ve arkadaşlık ilişkilerinde de daha tatmin edici ve sağlıklı bağlar kurmalarına olanak tanır.
Çalışmalarımda, ayrıca ilişki çatışmalarını çözme, etkili iletişim becerileri kazandırma ve partnerler arasında daha sağlıklı bir duygusal bağ kurma gibi konularda rehberlik ederim. İlişki ve bağlanma sorunları, kişisel gelişim ve ilişkilerde kalıcı değişiklikler yaratma açısından önemli bir alan olup, terapötik müdahaleler ile üstesinden gelinebilir.
Sonuç olarak, bağlanma ve ilişki sorunları, çoğu zaman bireylerin geçmişteki travmatik deneyimlerinden kaynaklanabilir. Bu alanda sağlıklı bağlanma becerileri kazandırmak, duygusal güven oluşturmak ve ilişkilerdeki sağlıksız döngüleri kırmak mümkündür. Terapilerimde bu konularda danışanlarımla birlikte ilerleyerek, daha sağlıklı ve güvenli ilişki dinamikleri yaratılmasına yardımcı oluyorum.
G)İlişki ve Bağlanma Sorunları Nedir ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
İlişki ve bağlanma sorunları, bireylerin hem romantik ilişkilerinde hem de diğer insanlarla kurdukları bağlarda yaşadığı duygusal zorluklardır. Bağlanma, insanların diğer insanlara duyduğu duygusal bağlılık ve güven duygusudur. Çocukluk döneminde başlayan bu süreç kişinin hayatı boyunca süregeldiği ilişkilerde derin etkiler bırakır. İlişki ve bağlanma sorunları, bu bağlanma biçimlerinin olumsuz yansımalarıdır ve kişilerin ilişkilerinde güvensizlik, kaygı, bağımlılık, mesafe koyma veya aşırı yakınlaşma gibi zorluklar yaşamalarına neden olabilir.
İlişki ve Bağlanma Sorunlarının Sebepleri
Bağlanma sorunları genellikle çocukluk dönemiyle ilişkilidir. Çocukların bakım veren kişileriyle kurdukları ilk bağlanma deneyimleri, onların yetişkinlikteki ilişkilerinin temelini oluşturur. Güvenli bir bağlanma stili geliştiren çocuklar, duygusal olarak daha sağlam ve sağlıklı ilişkiler kurma eğilimindedirler. Ancak, güvensiz bağlanma stilleri (kaygılı, kaçınan, kaotik vb.) gelişen çocuklar, yetişkinliklerinde de ilişki problemleri yaşayabilirler.
Kaygılı Bağlanma: Çocuk, bakım veren kişi tarafından sürekli olarak terk edilme veya ilgisizlikle karşılaştığında, yetişkinlikte sürekli onay arayan ve partnerine karşı aşırı bağımlı hale gelebilir.
Kaçıngan Bağlanma: Çocuk, duygusal olarak ihmal edilen bir bakım süreci yaşadığında, yetişkinlikte duygusal mesafe koyan, ilişki kurmaktan kaçınan bir tavır sergileyebilir.
Kaotik Bağlanma: Çocuklukta belirsiz, istikrarsız ilişkiler yaşayan hatta çocukluk döneminde ihmal ve istismara uğramış kişilerde, ilişkilere karşı karışık duygular gelişebilir. Bu kişiler, hem yakınlaşmayı hem de uzaklaşmayı aynı anda hissedebilirler.
İlişki ve Bağlanma Sorunlarının Belirtileri
Güvensizlik ve Kaygı: Bağlanma sorunları yaşayan kişiler, partnerlerinin sevgisini ya da bağlılıklarını sürekli olarak sorgulayabilir. Kaygılı bağlanma stillerine sahip kişiler, terk edilme korkusuyla sürekli olarak partnerinin onayını arayabilirler.
Duygusal Uzaklık ve Bağlantı Kurma Zorluğu: Kaçınan bağlanma stiline sahip bireyler, duygusal yakınlık kurmakta güçlük çeker ve ilişkilerde duygusal uzaklık sergileyebilirler.
Bağımlılık ve Aşırı Kontrol: Bağlanma sorunları, kişinin partnerine aşırı bağımlı hale gelmesine veya ilişkilerde sürekli olarak kontrolcü bir tutum sergilemesine yol açabilir.
Tekrarlayan İlişki Çatışmaları: Bağlanma tarzları, kişilerin ilişkilerinde sürekli olarak benzer problemleri yaşamalarına neden olabilir. Bu, geçmişteki olumsuz deneyimlerin ve bağlanma bozukluklarının etkisiyle olabilir.
İlişki ve Bağlanma Sorunlarında Tedavi Yöntemleri
İlişki ve bağlanma sorunları, terapötik müdahale ile çözülebilen önemli bir konudur. Bağlanma ve ilişki problemleri üzerine çalışırken kullanılan başlıca tedavi yöntemleri şunlardır:
- Bireysel Terapiler
Bireysel terapi, danışanın kendi geçmiş deneyimlerini ve bağlanma stillerini anlaması için etkili bir yöntemdir. Bağlanma teorisi ve psikodinamik terapi gibi yaklaşımlar, danışanın geçmişte yaşadığı travmaların ve ilişki kalıplarının bugünkü ilişkilerine nasıl etki ettiğini keşfetmesine yardımcı olur. Bireysel terapi süreci, kişinin sağlıklı bağlanma becerileri geliştirmesi, geçmişin etkilerini azaltması ve ilişki dinamiklerini iyileştirmesi amacı taşır.
- Çift Terapisi
İlişki sorunları, çift terapisi yoluyla da ele alınabilir. Bu terapide, çiftin iletişim biçimleri, duygusal ihtiyaçları ve bağlanma stilleri incelenir. Terapi sürecinde, her iki partner de birbirlerini anlamaya çalışır ve sağlıklı iletişim becerileri kazanırlar. Çift terapisi, özellikle kaygılı veya kaçınan bağlanma tarzlarına sahip bireylerin, partnerleriyle daha sağlıklı bir bağ kurmalarına yardımcı olabilir.
- Bağlanma Odaklı Terapi
Bağlanma odaklı terapi, bağlanma teorisi üzerine kurulu bir yaklaşımdır. Bu terapi, danışanların bağlanma stillerini inceleyerek, güvenli bağlanma becerilerinin geliştirilmesini hedefler. Terapist, danışanın geçmiş deneyimlerini ve çocukluk bağlanma deneyimlerini anlayarak, bu bilgileri kullanarak ilişki dinamiklerini iyileştirir. Bağlanma odaklı terapi, özellikle travma geçmişi olan bireyler ve bağlanma sorunları yaşayan çiftler için faydalıdır.
- Aile Terapisi
Bağlanma sorunları yalnızca bireysel ilişkilerde değil, aile içi dinamiklerde de kendini gösterebilir. Aile terapisi, bireylerin aile içindeki rollerini ve geçmiş aile deneyimlerini gözden geçirmelerine olanak tanır. Bu terapi yöntemi, aile üyeleri arasındaki iletişimi güçlendirir ve sağlıklı bağlanma süreçlerinin geliştirilmesine yardımcı olur.
- Duygusal Farkındalık ve İletişim Eğitimi
Duygusal farkındalık, bağlanma sorunları olan bireylerin, duygusal ihtiyaçlarını tanıması ve doğru bir şekilde ifade etmesi için önemlidir. İletişim eğitimi, özellikle kaygılı veya kaçınan bağlanma stillerine sahip bireylerin ilişkilerinde daha sağlıklı bir iletişim kurmalarını sağlar. Terapistler, danışanlarına duygusal olarak açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurmayı öğretir.
Sonuç
İlişki ve bağlanma sorunları, birçok insanın yaşamında karşılaştığı zorluklardan biridir ve genellikle geçmiş travmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak bu sorunlar, profesyonel terapi yardımı ile iyileştirilebilir. Bağlanma tarzlarının farkına varmak, duygusal ihtiyaçları anlamak ve sağlıklı ilişki becerileri geliştirmek, uzun vadede daha tatmin edici ve sağlam ilişkiler kurmanıza yardımcı olabilir. Terapistler, danışanlarına geçmiş bağlanma deneyimlerini ve ilişki dinamiklerini inceleyerek, daha sağlıklı ilişki stratejileri kazandırmayı başarabilmektedirler.
H)Duygu Düzenleme ve Stres Yönetimi:
Duygu düzenleme ve stres yönetimi, modern yaşamın zorluklarıyla başa çıkabilmek için hayati önem taşır. İnsanlar, yaşadıkları zorluklar ve baskılar karşısında kendilerini bazen kontrol etmekte güçlük çekebilirler. Duygular, insanların davranışlarını, düşüncelerini ve kararlarını etkileyen güçlü bir faktördür. Bu nedenle, duyguları sağlıklı bir şekilde yönetmek, bireyin psikolojik iyiliği için çok önemlidir. Aynı şekilde, stresle başa çıkma becerisi de günlük yaşamın getirdiği zorluklarla etkili bir şekilde mücadele edebilmek için gereklidir.
–Duygu Düzenleme Nedir?
Duygu düzenleme, duyguların tanınması, anlaşılması ve uygun bir şekilde yönetilmesi sürecidir. İnsanlar, yaşadıkları stresli veya olumsuz duygusal durumlar karşısında farklı tepkiler verebilirler. Bazı insanlar duygularını yoğun bir şekilde hissedip dışa vurabilirken, diğerleri duygularını bastırabilir veya göz ardı edebilir. Duygu düzenleme, bu duygusal reaksiyonların daha sağlıklı bir şekilde yönlendirilmesi ve denetlenmesidir.
–Duygu Düzenlemenin Temel Bileşenleri
Duygusal Farkındalık: Duygularımızı tanıyabilmek, onlarla başa çıkmanın ilk adımıdır. Duygusal farkındalık, ne hissettiğimizi, neden böyle hissettiğimizi ve bu duyguların davranışlarımızı nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olur.
–Duygusal Kabul: Olumsuz duygular, insanlarda genellikle kaçınılması gereken bir şey gibi algılanabilir. Ancak, duygusal kabul, hissettiğimiz duyguları bastırmak yerine, onları anlamak ve kabul etmektir. Duygularımızı kabullenmek, onları daha kolay yönetmemizi sağlar.
–Duygusal İfade: Duyguları sağlıklı bir şekilde ifade edebilmek de duygusal düzenlemenin önemli bir parçasıdır. Kendimizi doğru bir şekilde ifade etmek, başkalarıyla empati kurmamıza ve ilişkilerimizi güçlendirmemize yardımcı olabilir.
–Duygusal İnisiyatif: Duygularımızı doğru şekilde yönetebilmek, onların kontrolünü elimize almamızı sağlar. Duygusal inisiyatif, duygusal durumumuzu değiştirebilmek için aktif adımlar atmayı içerir. Örneğin, rahatlama teknikleri uygulayarak stresin etkisini azaltmak, öfkeyi yönetmek gibi.
–Stres Yönetimi Nedir?
Stres, vücut ve zihnin yaşadığı bir gerilim ve baskıdır. Sağlıklı bir miktar stres, motivasyonu artırabilir ve bizi harekete geçirebilirken, aşırı ve kontrolsüz stres, fiziksel ve zihinsel sağlığımıza zarar verebilir. Stres yönetimi, stresin etkilerini azaltmayı ve sağlıklı bir şekilde başa çıkmayı amaçlayan bir dizi tekniktir.
–Stres Yönetimi Yöntemleri
Zihinsel Yeniden Yapılandırma (Cognitive Restructuring): Bu yöntem, stresli bir durumu daha pozitif bir açıdan görmeyi amaçlar. Olumsuz düşünceler yerine, durumu daha çözüm odaklı düşünmek, stresin etkisini hafifletebilir. Örneğin, “Bu iş çok zor” yerine “Bu görev zor olabilir, ancak adım adım ilerlersem üstesinden gelebilirim” gibi bir yaklaşım benimsemek, stresle başa çıkmada etkili olabilir.
–Nefes Egzersizleri ve Gevşeme Teknikleri: Derin nefes almak ve gevşeme egzersizleri, stresin fiziksel etkilerini azaltmada oldukça etkilidir. Vücutta oluşan gerilimi ve stresi çözmek için yapılan nefes egzersizleri, parasempatik sinir sistemini devreye sokar ve rahatlamamızı sağlar.
–Fiziksel Aktivite: Egzersiz, stresle başa çıkmak için etkili bir yoldur. Düzenli fiziksel aktivite yapmak, vücutta endorfin salgılar ve bu da kişinin ruh halini iyileştirir. Yürüyüş, koşu, yoga veya yüzme gibi aktiviteler stresin azalmasına yardımcı olabilir.
–Zaman Yönetimi: Zaman baskısı da önemli bir stres kaynağıdır. Etkili bir zaman yönetimi, yapılacak işleri önceliklendirmeyi ve zamanın iyi bir şekilde planlanmasını içerir. Bu, yoğunluk ve baskı hissini azaltabilir ve daha fazla kontrol sahibi hissetmemizi sağlar.
–Sosyal Destek: Stresle başa çıkmak için sosyal destek oldukça önemlidir. Güvendiğiniz arkadaşlar, aile üyeleri veya terapistler ile duygularınızı paylaşmak, yalnız olmadığınızı hissettirir ve rahatlamanıza yardımcı olabilir.
–Mindfulness ve Meditasyon: Mindfulness, anı fark etmek ve şimdiki zamanda kalmak anlamına gelir. Meditasyon ise zihni sakinleştirir ve zihinsel netlik kazandırır. Her iki yöntem de stresin etkilerini azaltmak ve zihinsel dengeyi sağlamak için oldukça etkilidir.
–Duygu Düzenleme ve Stres Yönetiminin Önemi
Duygu düzenleme ve stres yönetimi, yalnızca bir psikolojik iyilik hali sağlamakla kalmaz, aynı zamanda genel yaşam kalitesini artırır. Kişiler duygusal olarak dengeye oturduğunda, daha sağlıklı kararlar verebilir, ilişkilerini iyileştirebilir ve iş yaşamlarında daha verimli olabilirler. Ayrıca, stresle başa çıkma becerileri, fiziksel sağlık üzerinde de olumlu etkiler yaratabilir.
Sonuç olarak, duygusal düzenleme ve stres yönetimi becerileri, hayatın zorluklarıyla başa çıkabilmek ve duygusal dengeyi sağlamak için kritik öneme sahiptir. Bu beceriler, sadece ruhsal sağlığı iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda genel yaşam tatmini de artırır. Duyguların farkında olmak, onları kabul etmek ve uygun şekilde yönetmek, stresin etkilerini azaltmak için etkili yöntemler uygulamak, daha sağlıklı, daha dengeli bir yaşam sürmeyi sağlar.